Select Menu

Slider

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Popular Posts

Subscribe

Recent Posts (Do not edit)

Video of Day

Advertisement

Text Widget

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation test link ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.

Duis aute irure dolor in reprehenderit in voluptate another link velit esse cillum dolore eu fugiat nulla pariatur.

Sample Text

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua.

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Followers

Instagram Photo Gallery

Popular Tags

Tags

Video of Day

About

Join Us

Advertisement

  • Lorem ipsum dolor sit amet, consectetuer adipiscing elit.
  • Aliquam tincidunt mauris eu risus.
  • Vestibulum auctor dapibus neque.

Ads

Need our help to upload or customize this blogger template? Contact me with details about the theme customization you need.

Advertisement

About

Our Company Inc.
2458 S . 124 St.Suite 47
Town City 21447
Phone: 124-457-1178
Fax: 565-478-1445

Technology

" });

Popular Posts

Travel

Performance

Cute

My Place

Slider

Racing

Videos

» » » » İtalyan Edebiyatı
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt


Rönesans Döneminde İtalyan Edebiyatı

Rönesansın ilk önemli temsilcilerinden biri Dante (1265-1321)’dir. Yazı dilini halkın diliyle oluşturmuş olan Dante, İtalyan edebiyatının kurucusu sayılır. Rönesansın ilk temsilcilerinden biri de lirik şiirin en büyük ozanlarından olan Petrarca (1304-1374) dır. Dante gibi o da Laura adlı bir kadına âşık olmuş ve hemen hemen tüm şiirlerinden bu kadının aşkını terennüm etmiştir. Halkın konuşma diliyle Laura’nın aşkı için yazılmış şiirleri Canzoniere (Türküler) adı altında toplanmıştır. Bunların çoğu sone tarzındadır. Boccacio (1313-1375), küçük hikâye tarzının önde gelen bir yazarı olarak tanınmıştır. Hikâyelerinde dinî konular yerine insanın sorunlarına, insanların türlü durumlarına: tutku, öfke, sevinç, kötülük gibi değişik boyutlarına yer vermiştir. Başlıca eseri Decameron (On Gün) adını taşır. Bu kitabında veba hastalığından kaçıp sığındıkları evde on kişinin anlatmış olduğu yüz hikâye yer alır. Bunlardan başka destan türünde Ariosto (1474-1533) ve Tasso (1544-1595) iki
önemli isimdir. Bunlar konularını Ortaçağdan almış olmalarına rağmen işleyiş, şekil ve teknik bakımından klâsik kurallara bağlı kalmış, Yunan ve Lâtin edebiyatlarını örnek almışlardır. Ariosto'nın Çılgın Orlondo, Tasso'nun Kutarılmış Kudüs adlı destanları ünlüdür. Ayrıca iktidarın korunması konusunu işlediği Prens adlı eseriyle Macchiavelli (1469-1527) adlı siyaset yazarını da anmak gerekir.


Klâsik Dönemde İtalyan Edebiyatı

XVII. yüzyılda girdiği gerileme döneminin ardından, İtalyan edebiyatında 18. Yüzyılda klâsiksizmin etkileri kendini gösterir. Klâsisizme bağlı ürün veren üç önemli sanatçı vardır: Goldoni (1707-1793) komedya, Alfieri (1749-1803) tragedya, Parini (1729-1799) ise yergi türünde yazmışlardır.

Romantik Dönemde İtalyan Edebiyatı

Güldürüde Carlo Goldoni (1707-1793) romanda Alessandro Manzoni (1785-1873), anı türünde Silvio Pellico (1788-1854) ve şiirde Giacoma Leopardi (1798-1837) başlıca romantik sanatçılardandır. Manzoni, şiir ve oyun türlerinde de ürün vermekle birlikte en önemli eseri bir romandır: Nişanlılar. Leopardi ise hüznü, acıyı, doğa sevgisini anlatan karamsar şiirleriyle tanınır.

20. Yüzyıl İtalyan Edebiyatı

Fillippo Marinetti (1876) Avrupa ülkelerinde de etkisi görülen fütürizm akımının kurucusudur.

Fütürizm akımına göre, modern zamanların makine ve onun hız sistemine bağlı kalarak çağın ve geleceğin hızlı ve dinamik yaşanması gerekir.

Makine çağının hız ve dinamizmi fütürizmin itici gücü olmuştur. Şiirde mısraların düzenlenişi ve müzikal yapısı fabrika işleyişini, sistemini ve makine seslerini çağrıştırmalıdır. 20. yüzyıl İtalyan edebiyatının öncülerinden sayılan Alberto Morario, yapıtlarında genel olarak orta sınıfı işlediğini görürüz. Bu sınıfın içinde bulunduğu ahlâk çöküntüsünü, kişinin bencilliği yüzünden yalnız kalışını anlatır.

BİLİNÇSİZ

Bir işe kalkışıldı mı o iş önceden düşünülmüş demektir: Eylem bazı bitkilerin toprak üstünde görünen yeşil kısmı gibidir, ama çekip koparmaya kalkınca derin kökleri olduğunu görürsünüz. Ne kadar düşündüm acaba o mektubu yazmak için? Altı ay, evet, o adam Cassia yolu üstünde yirminci kilometredeki villayı yaptıralı altı ay oluyor. Aslında bu düşünce de bana dağ başında tepemsi bir yerdeki yeni villayı görünce gelmişti. O günlerde, filmler ve resimli romanların etkisiyle olacak, kafamda kavak yelleri esiyordu. Üstelik, ben yaşlarda bir kız olan Santina'ya da kendimi beğendirmem gerekiyordu. Demiryolu bekçisinin kızıydı Santina, alığın biriydi; ama güzeldi ya da bana öyle görünüyordu. Birlikte gezdiğimiz bir akşam villayı göstererek "Önümüzdeki günlerde bu villayı yaptırana bir tehdit mektubu yazmak istiyorum" dedim. "Ne demekmiş o?" "Korkutucu... Ya paraları çıkarsın yahut canına okuruz... Gözdağı vermek için." "Ama yasak değil mi?" diye sordu şaşkınlıkla; "Yasaksa yasak... Ne önemi var bunun? Parayı bırakacağı yeri bildiren bir mektup... Ee, ne dersin?" Onu biraz olsun etkilenmiş, ürkmüş göreceğimi umuyordum; ama tersine, sanki ona dünyanın en olağan işini önermişim gibi biraz düşündükten sonra, "Ben bu işte varım, ne kadar isteyeceksin" demez mi!? Demek olağan sayıyordu bunu; ondan aşağı kalmak istemedim ben de. "Bilmiyorum... Yüz, iki yüz bin." Ellerini çırptı: "Ne güzel... Bana da bir şeyler alırsın artık." "Elbette."
"Ee, ne bekliyorsun öyleyse, ne duruyorsun?" "Düşünecek zaman bırak" dedim sonunda. Böyle işte, bir şaka yüzünden o mektubu yazmak zorunda kalmıştım. Villanın sahibi sık sık arabasıyla Storta'dan, annemin manav dükkânının önünden geçerdi. Boyalı kartonlardan yapılıp panayırlarda takılanlara benzeyen koca bir burnu, kapkara pos bıyıkları vardı. İri yarıydı, devetüyü renkli paltosuyla tam bir ayı. Villanın bodrumu güzel kokular yapılan bir laboratuvardı. Gerçekten alt kat pencerelerinden yemek kokuları yerine, bu türlü kokular geliyordu. Hiç hoşlanmamıştım adamdan, bu da başka bir nedeniydi mektubu yazmamın. Ama ona ne kadar bozulsam da, yüz bin liret yüzünden Santina beni ne kadar kışkırtsa da o günlerden birinde, villa'dan az uzakta, üç maskeli adam bir soygun yapmamış olsalardı, bu mektubu yazmazdım. Gazeteler her şeyi yazıyordu. Romalı bir tüccar olan şoför kaçmaya çalışırken öldürülmüş; araba bir çukura saplanmış, yolcuların nesi var nesi yoksa alınmıştı. "Şimdi o mektubu yazmanın tam sırası" dedim Santina'ya o akşam. Şaşkınlıkla "Niçin?" diyordu. "Çünkü" dedim, "mektubu soygunculardan biri yazmış gibi yapacağız; olanlar yüzünden adam korkacak ve paraları sökülecek." Santina'nın hayran hayran bana baktığını görünce ekledim: "Göreceksin, yüreklilik-yüreksizlik yok... Yalnız bilinçlilikbilinçsizlik var... Bilinçlilik yüreksizliktir, bilinsizlik yüreklilik. O adam şimdi bilinçsiz... Dağ başında, yalnız bir villada oturmanın ne demek olduğunu, sözün gelişi; kolayca soyulabileceğini bilmiyor, daha doğrusu biliyor, ama anlamış değil... Bu yüzden bilinçsiz yani yürekli...Ben mektubumla, onu bilinçli ya da yüreksiz yapacağım... Birden bire tehlikede olduğunu fark edecek, o zaman korkacak ve paraları sayacak." Aylardan, hatta yıllardan beri hep düşündüklerimdi bunlar; sözler ağzımdan sanki bir kitapta okumuşum gibi çıkıyordu; Santina, hayranlığını belirtti gerçekten: "Söyle bana, bunların hepsini nasıl düşünebiliyorsun? Çok zekisin!" Koltuklarım iyice kabarmıştı: "Bu bir şey mi? Beni tanımıyorsun daha." Öylesine sevinmiştim ki dakika geçirmedim. Santina'yla Storta'daki tütüncüye gittik, hemen oracıkta, bir masada mektubu yazdık: "Ölü soyucu, uzun zamandır peşindeyiz ve paranın çok geldiğini biliyoruz. Sonunun Vaccarino'nunkine benzemesini istemiyorsan, Cassia yolunda otuzuncu kilometre taşının altına, yarınki salı günü, gece yarısından önce yüz bin liret bırakırsın. Maskeli adam." Vaccarino, önceki gün öldürülen tüccardı. Santina bir milyon isteyelim diyordu, ama olmazdı bu: Ona, bir milyon için bir adamın kelleyi koltuğa alabileceğini; yüz bin içinse, epey düşüneceğini, sonunda da paralara kıyacağını açıkladım. Santina evine gitti; ben de, biraz daha Storta'da dolandıktan sonra, hava kararınca, bisiklete atladığım gibi o adamın villasına yollandım. Kıştı. Güney batmaktaydı, batı kıpkızıl, ağaçlarsa kara görünüyordu. İki ağaç arasında da alacakaranlık, ama ortaklık açık...Villanın parmaklıklarına uçar gibi vardım, bisikletten inmeden bir elimle bir direğe tutundum, ötekiyle mektubu deliğe attım. Yol, tam burada, iki dönemeç arasında, düz uzanır. Ben mektubu deliğe atarken, dönemeçlerden, Roma yönündekinden, villa sahibinin arabası çıkıverdi.

ALBERTO MORAVIA
(Çeviren: Egemen Berköz)


About Unknown

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt